
Bu nasıl bir nefret, nasıl bir kindir ki; kadın-erkek; çocuk-bebek; genç-yaşlı; doğumuna üç gün kalmış-ana rahminde yeni yeni tutunmaya çalışan günahsızlara bile kıyılabiliyordu?
Görüntüler içinde bir iki sahne vardı ki, mahvetti beni:
Birincisi; anne ve babasını kaybetmiş bir kız çocuğuydu.Hem ağlıyor hem de yalvarıyordu:
-Ablam benim annem gibiydi,polis abi beni ablamın yanına götür, ne olur polis abi!
Ablasının aslında öldüğünü biliyor,ama kabullenmek istemiyordu ve yetkin gördüğü,güçlü gördüğü polis abisine yalvarıyordu. Biran yalvardığı polisi düşündüm.Üniformasından,devletin verdiği yetkiden herşeyden arınmış bir insan geldi gözümün önüne.O polisin yerinde olmak istemezdim.Nasıl dayanır, o küçücük kızın acısına; nasıl unutabilir ömrü boyunca o çığlıkları.Eminim uzun süre etkisinden kurtulamayacak ve yıllar sonra kısmet olur da emekli olursa, durup durup hatırlayacak o anı ve çaresizliği...
İkincisi; annesini,babasını, kardeşini kaybeden genç bir kıza bu olayın sebebi sorulduğunda verdiği cevap vurdu, beni:
-Buralarda çok eski tarihlerden beri var bu düşmanlık. Galiba en yalın ve doğru tespiti bu genç kız yaptı.
Çağlar boyu savaşlar, kıyımlar, katliamlar,yok olan kuşaklar gördü, bu topraklar.Toprak kana doydu ama biz insanlar doyamadık bir türlü.Hâlâ çarpışıyor, hâlâ birbirimize kıyıyoruz. Gözünün içine baka baka, en ufak bir zarar gelecek diye içimizi titrete titrete yetiştiriyoruz evlâtlarımızı, sonra yolluyoruz kutsal göreve ve bir mermiye, bir mayına,bir bombaya kurban veriyoruz.Gel dayan, gel kabullen!Allah evlâtlarını yitiren analara babalara sabrın en büyüğünü versin,içlerindeki ateşi söndürsün(sönerse tabi).
Sonra o kurşunları atanlardan sorumlu biri çıkıyor ve bir açıklama yapıyor, son yaşanan 10 askerin ölümü üzerine:
-Biz de üzüldük, ölen askerlere. Eylem, merkezi değil; yereldi.Askerin üstüne geldiğini görünce militanlar,korkup, paniklemişler ve mayın döşemişler.
Basit bir bakış açısı ile bakarsak; mayın döşeyecek kadar vakti olanın , oradan uzaklaşıp kaçacak kadar da vakti vardır.Bu nasıl bir açıklama şimdi?Aklı olan inanır mı?
Bakıyorsunuz, bir yerde 1 Mayıs kutlanıyor, başka bir yerde kaldırım taşları sökülmüş, o taşlar havalarda uçuşuyor, bankaların, dükkanların camları indiriliyor, sonra da "Haklı dava " deniyor bu harekete. Bu davada küçücük çocuklar kullanılıyor.Gücün kendinden acizi ezmek olduğunu düşünen bir polis,kontrolsüz öfkesine yenik düşüp, yakaladığı çocuğu komalık ediyor.
Sokakta kaç kere şahit oldum: Genç, flört eden çiftlerden erkek olan kıza şiddet uyguluyor.Ya avazı çıktığı kadar bağırıp, kolunu tutup sarsıyor veya da vuruyor.Ve işin garip tarafı genç kızlar bu durumdan memnunlar.Böyle yapan erkeğin onu kıskandığını,sevdiğini, kendisine değer verdiğini sanıyorlar.Bu nasıl sevgi, nasıl değer vermek? Sonra evliklerinde daha beterini yaşıyorlar.Kadın bilmem kaç yerinden ya bıçaklanıyor, ya kurşunlanıyor, ya yüzüne kezzap atılıyor ya da tinerle yakılıyor.Çünkü sahibi olan erkek(baskın güç) nedensiz, anlamsız öfke nöbeti sırasında bunu yapmakta hak görüyor, kendinde.Örnekleri çoğaltmak çok kolay...
Başbakan Mardin olaylarına ilişkin açıklamasında "Üniversiteleri,sivil toplum kuruluşlarını,öğremenleri,öğretim üyelerini göreve çağırıyorum!" diyor. Bunları söylerken şunu da düşünüyor mu acaba?
-O silahları (kaleşnikoflar) ve mermileri nerden bulmuş,o sekiz kişi? Koruculuk yapanların eline verilen silahların denetimi hangi devlet kurumuna ait?
-Devlet Doğu ve Güneydoğu'da eğitime ne kadar para,hizmet,zaman ayırıyor? Sadece okul yaparak görevini yerine mi getirmiş oluyor?
-Yapılan okul işlemiyorsa, öğretmeni yoksa,araç-gereç ve kitaplara sahip değilse(ve bireysel kampanyalarla, öğretmenlerin üstün çabalarıyla kitap,araç gereç temini yapılmaya çalışılıyorsa) bu eğitim eğitim midir?
-Toplumda kız çocukları okutulmazsa, iki kuruş paraya kendinden yaşça çok büyük erkeklere satılırlarsa veya berdel usulü evlendirilirlerse,töre kurbanı olurlarsa bundan devletin tüm kademeleri haberdârken, "Dur" demezse; onlara hayata karşı mücadele etme cesareti,gücü,fırsatı verilmezse gelecek diye bir umut kalacak mı? Çünkü bir kadın, pek çok insanın kurtuluşu, eğitimi ve sağlam nesillerin oluşması demek.
-İnsanların karnı açsa, iş yoksa, feodal sistem hâlâ varlık sürdürüyorsa, ağalık sistemi yaşatılıyorsa, insanlara sağlık, eğitim, yol, su , elektrik, hukuk hizmeti verilemiyorsa ve bu insanlar kaderlerine terk edilmişse, bu hizmet midir?
-En önemlisi de, bir başbakan kalkıp günün birinde "Halk kendini pompalı tüfekle korumalıdır" derse? Önüne gelen silah sahibi olma ve en ufak bir kızgınlık anında karşısındakinin canını alma hakkını kendinde bulmaz mı?
Bence hepimiz oturup düşünmeliyiz.Devletin en üst kademesinden , bu toprakalarda halk olarak varlık sürdüren biz tek tek bireyler. Bize ne oldu,nereye gidiyoruz, neden "Ben" dışında olana tahammülsüzüz ve yok olmayı hakettiği düşüncesindeyiz? O, çok övündüğümüz insan sevgisi dolu yüreklerimiz ne zaman yok oldu gitti?Nereye kadar,her an kendimize ya da sevdiklerimize birşey olma paranoyası ile yaşayabiliriz?
Bu soruyu herkes sormalı,ama en çok da kadınlar, sormalı kendilerine bence.Çünkü biz kadınlar evlât büyütüyoruz, biz kadınlar öğrencileri yetiştiriyoruz,biz kadınlar daha çok bu dünyada eziliyoruz, biz kadınlar acıları yaşıyoruz.Acı yaşayan en iyi anlayandır.Aynı zamanda da ,acıya sebep olan şartları ortadan kaldırıcak, yine o acıyı yaşayandır.
HAYDİ KADINLAR DÜŞÜNÜN BİRAZ!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder